Asabiyet, İbn-i Haldun’un düşünce sisteminde toplumsal birliğin asli kaynağı ve kolektif eylemelerin başlıca unsuru olan psiko-sosyal bağ, dayanışma ve toplumsal dönüşümün temel dinamiğidir.[1]
Nesep/soy bağına dayanan asabiyet, özellikle bedevi toplumlarda daha güçlüdür. Keza toplumun çevresinden aileye doğru inildikçe nesep asabiyeti önemli olur. Ancak medeni toplumda nesebe dayalı asabiyet giderek zayıflamaktadır. Onun yerini daha çok sebep (ülkü) asabiyeti alır.[2]
İslam, aileyi merkez alan toplum yapısını desteklemesi ve sılayı rahimi önemsemesi itibariyle nesep asabiyetini de doğal karşılar ve bir ölçüde destekler. Ancak insanlar arsında adaleti, liyakati esas alır ve üstünlüğü takvaya bağlar.[3] Yani nesep korunması, gözetilmesi esas olan tabii olgu olmakla beraber insana Allah indinde bir üstünlük sağlamaz. Bu itibarla bir Müslümanın asabiyetini adaletin önüne geçirmesi kabul edilebilemez.
İbn-i Haldun’un da vurguladığı gibi asabiyet netice itibariyle mülkü ve gücü davet/talep eder. Mülk/iktidar asabiyetin hem sonucu hem hedefidir. Bu sebeple de asabiyet siyaseti daima baskı altına alır ve gücü/mülkü ele geçirmek için güdümler. Mülkün, gücün toplum nezdinde meşruluk kazanması için asabiyetlere başvurulur.
Asabiyet her ne kadar nesep asabiyeti ve sebep asabiyeti şeklinde ikiye ayrılsa da bunlarında alt kategorileri vardır. Özellikle Sebep asabiyetinin içini farklı dünya görüşleri (ideolojiler) doldurur. İşte bu girişten sonra 20.yüzyıl boyunca çok tartışılmış ve halende etkili olabilen asabiyetleri ele alacağız.
MİLLİYETÇİLİK
Pek çok insanın kendisini tanımlamak için kullandığı Milliyetçilik, itiraz edilmeyen, olumlu karşılanan bir kelimedir. Kelime gündelik kullanımda yerlilik anlamını da içermektedir. Ancak pek çok yanlış kullanımda ırkçılığı veya ırkçı eğilimli insanları ifade etmek için de kullanılmaktadır.
Oysa kelime köken itibariyle kavim, ırk veya ulus anlamlarından önemli ölçüde ayrışır.
Millet: Ar. Mille (ملّة) din, mezhep, bir din veya mezhebe mensup cemaat. Aramice/Süryanice (məllā) dil, konuşmak anlamında…
Kur’an da millet kelimesinin kullanımana örnek verelim:
İbrahim 13: Ve galellezine keferu li rusulihim le nuhricennekum min ardına ev le teudunne fi milletina, fe evha ileyhim rabbuhum le nuhlikennez zalimin.
Kâfirler, resullerine: “Sizi mutlaka yurdumuzdan süreceğiz veya kesinlikle milletimize (dinimize/yolumuza) döneceksiniz” dediler. Bunun üzerine Rabbleri onlara: “Zalimleri mutlaka yok edeceğiz.” diye vahyetti.
Al-i İmran95: Kul sadeka Allâh(u)(k) fettebi’û millete ibrâhîme hanîfen vemâ kâne mine-lmuşrikîn(e)
De ki: “Allah doğruyu söylemektedir: O halde, bâtıl olan her şeyden yüz çeviren ve Allah’ın yanısıra hiçbir şeye ilahlık yakıştırmayan İbrahim’in inanç sistemine uyun.”
Görüldüğü gibi bu ayetlerde millet kelimesi; din/inanç sistemi, yol, şeriat gibi anlamlara gelmektedir.
KAVİM/KAVMİYETÇİLİK
Kavim kelimesi de keza cehaletin kurbanı kelimelerdendir. Çoğunlukla ırk, soy anlamında zannedilir. Oysa bu kelime aynı sosyolojik şartlarda yaşayan insanları ifade eder.
Kavm/Kavim: “Aynı soydan gelen, töre, dil ve kültürleri bir olan insan topluluğu” mânasında kullanılır.
Kur’ân-ı Kerîm’de kavim genellikle “topluluk” mânasında 383 yerde ve tekil olarak geçmektedir. (İslam ansiklopedisi)
Kur’an sosyolojiye değer verir. Aynı sosyolojik şartları paylaşan insanların birbirine karşı sorumlulukları vardır. En küçük ve en değerli sosyolojik topluluk ailedir. Aile küçük kavim, Kavim de büyük ailedir. Kavim kültür birliğini, dil birliğini saflaştırdıkça millet olur. Yani millet kavmin rafine halidir denebilir.
IRKÇILIK
Ne yazık ki günlük kullanımda milliyetçilik, ulusalcılık, kavmiyetçilik çoğu kez ırkçılık çağrışımına yol açacak bağlamlarda kullanılır. Oysa ırk bir canlının biyolojik kökenine atıf için kullanılır. Bir hayvanın soyundan bahsedilirken mesela daha yerinde kullanılır ırk kelimesi.
Irk: Ar ırk (عرق) 1. bitkinin kökü, 2. damar, 3. köken, soy, asıl…
Irk ne kadar tabii, normal, olumlu karşılanması gereken bir kelime ise ırkçılık o kadar eğreti, yanlış, kötü bir tutumdur. Zira ırkçılık kökeni (imkanı) üstünlük ölçüsü sayma girişimidir. Kur’an’ın şiddete reddettiği bir tutumdur. Kur’an bu manada ırkçılık örneği olarak İblis’in tutumunu verir. İblisi kendi kökeninin Adem’in kökeninden üstün olduğunu ileri sürerek Adem’in hizmetine girme emrine itaat etmez ve bu nedenle de şeytanlaşır, kafir olur.
Oysa Kur’an üstünlük ölçüsünü son derece adil ve bir güzel şekilde belirlemiştir. Takva. Takva kulun hem Allah’a karşı hem de diğer kullara karşı sorumluluğuna dair bilincini ve yerine getirme çabasını ifade eder.
ULUSÇULUK
Ulus: Moğolca “kağan ailesinin her bir üyesine tahsis edilen ülke, devlet, pay” sözcüğünden alıntıdır. Moğolca sözcük Eski Türkçe aynı anlama gelen ülüş sözcüğü ile eş kökenlidir. Bu sözcüğün Eski Türkçe “pay etmek?” anlamında ‘üleş’ olarak kullanımına rastlanır.
Ünlü dilci Hasan Eren, “ulus” kelimesini şöyle açıklıyor:
Ulus: Eski kaynaklarda ‘aşiret, halk, millet, kavim’ olarak geçer. Teleütçe, Altayca ’halk’, Tuvaca ‘halk’… Moğolca ulus, Eski Türkçe uluş. Eski Türkçe uluşun sonundaki ş, Moğolcada s’ye çevrilmiştir. Türkçe yemiş, Moğolca cimis örneğinde olduğu gibi.
İslam Ansiklopedisinde Ulus karşılığı olarak Ülüş maddesinde konuyla ilgili şunlar yer alır:
–Sözlükte “hisse, pay, parça, bölüm, kısım” anlamındaki ülüş “bölmek, ayırmak, paylaşmak” mânasına gelen ül-mek/ülü-mek fiilinden türemiştir (Kâşgarlı Mahmud, I, 62). Kelimenin Orhon yazıtlarında “kut, kısmet, pay, hisse” anlamında kullanılan, hükümranlıkla ilgili ülüg kelimesiyle köken ve mâna itibariyle yakından ilişkili olduğu anlaşılmaktadır (Kâşgarlı Mahmud, I, 72; Orhun Âbideleri, s. 10, 23, 55, 65). Ülüş terim olarak, eski Türk etnolojisine göre toplanan bir kurultayda Oğuz boylarından her birinin kesilen hayvanın etinden alacağı belli hisseyi ifade etmek için kullanılmıştır…–
Türkiye de Cumhuriyetle birlikte Fransız modeli bir ulusçuluk anlayışı etkin olmuştur. Bu model, farklı etnik köken ve kültürden (dinden) insanların laiklik temelinde asimle edilmesini içermektedir. Dolayısıyla bizzat devlet eliyle üretilmiş bir sosyolojinin adı haline gelmektedir ulus.
Osmanlıda Türk kimliğinin ihmal edildiğini vurgulayan ulusalcılar neden se cumhuriyetle beraber benimsenen ulusçuluk anlamındaki milliyetçiliğin de aslında Türk kimliğini dışlamış olduğunu bilerek/bilmeyerek görmezden gelirler.
Bu manada ulusçuluk tabii bir olgu, sosyolojik süreç ile bir arada yaşayan toplum anlamındaki kavmiyetten uzak olup; hâkim zihniyetin toplum mühendisliği sonucu üretilmiş suni bir toplum yapısını ifade eden kavramdır. Tıpkı Onuncu Yıl Marşında da ifade edildiği gibi. Farklı toplum kesimlerine hitap etme, kavram kargaşasından yararlanma veya bilgisizlik sebebiyle çoğu kez ulusçuluk anlamında milliyetçilik kelimesi kullanılır.
Bu manada ulusçuluk tabii bir olgu, sosyolojik süreç ile bir arada yaşayan toplum anlamındaki kavmiyetten uzak olup; hâkim zihniyetin toplum mühendisliği sonucu üretilmiş suni bir toplum yapısını ifade eden kavramdır. Onuncu Yıl Marşında da ifade edildiği gibi. Farklı toplum kesimlerine hitap etme, kavram kargaşasından yararlanma veya bilgisizlik sebebiyle çoğu kez ulusçuluk anlamında milliyetçilik kelimesi kullanılır.
Başa dönersek; asabiyet sosyolojinin, İbn-i Haldun’un deyişiyle ‘umran’ın temel yasalarından biridir. Aile, nesep, soy asabiyeti, en tabii asabiyet olup aslında sadece insanlar için değil diğer canlılar için de geçerlidir. Ancak özellikle medeni toplumlarda insanlar arasında nesep asabiyeti kadar ve belki ondan da önemli hale gelebilen sebep asabiyeti de toplumu ve siyaseti tasarım için kullanılır. Dolayısıyla asabiyet kelimelerinin, ne manaya kullanıldığı, hangi ideolojik düşüncelerin delili olarak öne sürüldüğünü bilmek önemlidir. Eğer bu kelimeler yerinde kullanılmazsa ve muhataplar kelimeleri doğru bilemezse (ki bunu tecrübe ediyoruz) siyaset yönetme sanatı olmak yerine köleleştirme aracı haline gelecektir.
Kelimeler doğru manaların zarfı olduğu ve doğru bağlamlarda fikirlere dönüştüğü oranda akla mantığa ve bilince hitap eder. Ancak kelimelerin içerikleri bulanıklaştıkça ve karmaşık ve süslü veya ürkütücü bağlantılar içinde kullanıldıkça fikirler yerine mitlerin aracı haline gelir. Daha doğru söyleyişle kelimeler büyü malzemelerine dönüşür. Muhatap akıl ve mantıkla karşılamaz onları. Bulanık içerik ve yanlış örüntülerle oluşturulan sözler bilince değil bilinçaltına hitap eder. Ve insanlar bilinçaltının kontrolünde iseler köleleşmişler demektir.
Orhan Cesur
—————————
[1] https://ansiklopedi.tubitak.gov.tr/ansiklopedi/asabiyet
[2] İbn-i Haldun’a göre iki çeşit asabiyet vardır: 1.Nesep (soy, kan bağı) asabiyeti; 2.Sebep (ülkü, amaç biriliği) asabiyeti vardır.
[3] Takva: Kulların birbirlerine ve Allah’a karşı sorumluluklarını yerine getirme bilincidir. Bu bilinçle ortaya koyduğu çaba ile bir insan diğerinden üstün olabilir. Kan, soy veya sınıfsal üstünlükleri tanımaz