1. Kur’an’da düşünme organı olarak ‘beyin’ kelimesi geçmiyor; Kur’an’ın beyinden, beynin fonksiyonlarından haberi yok diyerek, Kur’an metninin bir insan eseri olduğu sonucu çıkaran ve böylece yeni bir düzeye erenler var. Yıllarca İslam, Kur’an adına yazılar yazıp derken yeni bir keşifle İslam’ın dışına çıkanlar… Tabi, bize düşen mübarek olsun demektir… Onların hali bir ermişlik mi yoksa bir savrulma mıdır takipçilerin taktirine kalmış. Bize düşen bu savrulmalar karşısında kendi halimizi kontrol etmek, ders çıkarmak ve yanlışlarımız varsa düzeltmektir.

 

  1. Peki, Kur’an’da kalp kelimesi düşünme organına isim olarak kullanıyor olması Kur’an’ı batıl ilan etmek için yeterli midir? Elbette değil ama buna karar vermek her şahsın kendine düşer. Ben sadece şunu diyebilirim: Kur’an neden düşünme yeri olarak kalbi kullanır, bugün için bunu açıklayamıyor olsam da bu imanıma zarar için yeterli değildir. Ben öyle; imanı, her alanda hiç ama hiç şüphe duymadan ulaşılmış kesin bilinç durumu şeklinde düşünmüyorum. Şüphesiz bilmediğim pek çok soru olabilir. Zaten bu dünya bütün soruların cevabının verileceği yer değildir.

 

  1. Diğer taraftan bugünün bilgisiyle insana, insan anatomisine dair söylenecek son noktaya geldiğimizi kim söyleyebilir. Bu nedenle Kur’an düşünme organı anlamında kalp kelimesini niçin kullanmaktadır, bugün için bilmiyor olabiliriz. Bazılarının dediği gibi Kur’an’ın kalp kelimesinden kastı beyin midir? Veya diğer bazılarının dediği gibi Kur’an bu galatı, yanlış bilgiyi bilinçli olarak, geldiği devrin insanlarının bilgi düzeyine göre kullanmıştır da ondan mıdır; yoksa Allah’ın gerçeği bilmemesi olacak şey midir?.. Birincisine doğru diyebilmek için kalp kelimesinin beyin yerine kullanımına dair bir delilimiz olmalıdır. Arapça da bu kelimenin beyin anlamına gelme ihtimali var mı? Sanmam ikinci savı ise hiç tutarlı bulmuyorum. Allah için bu yanlışı düzeltmek zor muydu?.. Kanaatimce Kur’an’ın akıl yeri, düşünme yeri olarak kalbi kullanma nedeni ileri de kalbe dair yeni şeyler öğrenmemizle ortaya çıkacaktır. Konuyu daha iyi anlamak için bağlantılı kelimeleri tanımak, tanımlamakla devam edelim.

 

  1. Zeka: Biyolojik cihaz. Hafıza, duyuların çalışma hızı… Hızlı algı ve hızlı tepki kabiliyeti. Yeri beyin, sinir sistemi… Doğuştan gelen ve gelişmeye açık yetenek… Bir bilgisayarda başta merkezi işlem birimi olarak bilinen cpu ve onun etrafındaki donanım insanda beyne tekabül eder. İşlem hızı, hafıza büyüklüğü vb. ölçüler zekaya tekabül eder.

 

  1. Akıl: İrade, karar makamında oturan kaptan. Ruhun ana fonksiyonu… İnsan şahsiyetini temsil eden manevi oluş. Yeri, Kur’an’a göre kalptir, sadırdır[1]. Akıl ruhla birlikte insana üflenir. Üfleme ömür boyu peyderpey sürer kanaatimce. Bu konuda geleneksel bilgi ruhun anne karnında üflendiği şeklindedir. İlk olarak ana karnında olsa da gelişim aşamalarına bağlı olarak ergenlikte ve ilerleyen yaşlarda bu ruh üfleme olgusu devam edebilir… Ruhun, aklın üflenmesi biraz da insanın elindedir… Ama insanlar zeka ile karıştırırlar aklı. Yerini beyin olarak tanımlar ve Kur’an’ın yanıldığını, bunu bilemediğini ve böylece demek ki Kur’an’ı yazanın (güya Kur’an Muhammed’in yazdırdığı kitaptır) bilgisi yanlışmış imasında bulunurlar.

 

  1. Dediğim gibi, Kur’an hangi nedenden dolayı Akıl için manevi merkez anlamında kalp kelimesini kullanır? Kan pompası olan kalbin öneminden mi; eski ve yanlış bilgi mi, galatı meşhur mu; bunu tam olarak bilmiyoruz. Diğer bazılarına göre de az önce değindiğim gibi Kur’an’ın İlahi vahiy olmadığını gösterir. Bence bu da yetersiz çıkarım. Zira Kur’an’ı yalanlamak için bundan çok fazlasına ihtiyaç vardır. Bence Ruhun ve onun temel fonksiyonu aklın ve iradenin insan bedeninde yeri kalp değilse bile beyindir de denemez. Bunun için de yeterli bilgi yoktur. İnsan başından darbe alırsa (beyin hasarı olursa) akli melekelerini yitirebiliyor. Doğru, zahiren bir şeyler oluyor ama tam olarak ne oluyor ve nerede oluyor buda çok açık değil. Akli melekelerin yitmesi için zekâ melekesinin yitmesi de sebeptir. Biyolojik algı ve ölçümleme yapma imkânını yitiren bir ruh kendisini nasıl ifade edecektir ki… Bu sebepten de beyin hasarı olan kimseler akli melekelerini yitirir. Yani aklın yerinin beyin olması zorunlu değil bunun için…

 

  1. Düşünmek, Tefekkür: Farklı türleri vardır. Ama genel manada Zihinde oluşan soyut tasarım ve soyut algılardır. Somut algılar, duyular yoluyla zihinde tasarlanır, görüntülenir. Soyut algılar ise Akıl ve zekanın birlikte kullanımıyla oluşan görüntülerdir. Düşünmenin merkezi, zihnin yeri gene beyindir. Düşünmek gelecek ve geçmiş hakkında veya şimdi (gündem) hakkında olabilir. Gelecek için tedbir almak (tedebbür) ve geçmişten ders çıkarmak (tezekkür) şeklinde… Hakikati gündeme taşımak; gündemi, bağlamı doğru anlamak; zamanın gerektirdiği fıkhı tespit edebilmek de düşünmektir. Tevakkuf insanın kendi halinin fıkhını anlamak için vakfeye durmasıdır… Ve böylece her yönden fikretmek; geçmiş, gelecek ve şimdiyi doğru bir potada birleştirmek, Tefekkür…

 

  1. Bir bilgisayarda zeka, donanım (İşlemci hızı, hafıza ve saklama kapasitesi, vb…) iken akıl, donanımı kullanarak sonuçlar üreten temel yazılım, işletim sistemi ve diğer programlardır…) Akıl hastalanır, irade bozulur, güçten ve kararlılıktan mahrum olur. Ama akıl hastası kimse hala zeki olabilir… Akıl da zeka da gelişime açıktır. Kullanıldıkça gelişir. İkisi de insandan insana değişir…

 

 

 

————————

[1] Arapça ṣdr kökünden gelen ṣadr, göğüs, bağır, (mec.) bir şeyin başı sözcüğünden alıntıdır. Sadrazam, baş-vezir…