- Büyü var mıdır, gerçek midir sorusuna üst düzey bir diyanet hocası şöyle cevap veriyor: “Sihir ve büyü, İslam’ın yasakladığı davranışlardan, en büyük günahlardan birisidir. Hazreti peygamber yedi büyük günahtan biri olduğunu söylüyor. Bunlara karşı belli sureler okuyarak cenabı Hakka sığınmayı tavsiye ederiz[1] “ Ne demek istedi? Var diyor yani. Sihir ve büyünün hakikati var ama uğraşmak günah…
- Bir başka ünlü hoca, büyü ve sihri manevi sorunlar olarak niteliyor ve lafı cinlere getiriyor: “Cin var, evimizde cinlerin faaliyetleri olabilir” diyor. Ardından vurgulu bir şekilde “sihir ve büyü de var; Kur’an’ımız var olduğunu söylüyor” diyor… Ve devam ediyor: “Evlerimizde sihir ve büyünün etkisi olabilir mi, olur. Ancak milyonda bir evde etkilidir sihir ve büyü” diyor. Nedense milyonda bir(!..) “Taaa Süleyman as. Zamanında sihirbaz ve büyücüler vardı; Allah-u Teala insanları imtihan etmek için sihir ve büyü indirmiştir” diyor. Harut ve Marut meselesi[2] yani…
- Ben de diyorum ki, hayır; her evde sihir ve büyü etkindir. Hatta sokaklarda, bindiğiniz toplu taşıma araçlarınızda, cebinizde her an faaliyettedir. Sihir ve büyü algı yönetimidir. Bundan başka bir gerçekliği de yoktur. Sihirbaz teknolojiyi kullanarak olmayan şeyi olmuş gibi gösterir. Ya da olağan dışı bir şeymiş gibi sunar. Oysa o yaptığı şeyin teknolojik bir alt yapısı vardır. Musa (as) zamanındaki sihirbazlar simyacıydı (kimyacıydı) mesela… Büyücülerin en önemli aracı ise kelimedir, dildir, söylemdir. Günümüzün sihirbaz ve büyücüleri medya aracılığı ile herkese ilişmektedirler. Moda, reklam, sanat, spor, sinema gibi adlar altında faaliyet gösterirler. Reklam ve satış yönetimi gibi dersler altında üniversitelerde okutulur. Sihir ve büyü, biz ondan etkilendiğimiz ölçüde güç sahibidir; kendi güçleri yoktur. Ona gücü biz atfederiz.
- İki kaşığı birbirine ters bağlayarak yapılan “ayırma büyüsü”. Düz bağlanırsa aşık etme büyüsü oluyormuş. Kaşık üzerinde ne var? Hurufu mukattaat ve kişilerin isimlerinin ebced hesabıyla karşılığı varmış. Ve söylenmeyen çok gizli bazı hususlar… Büyüye hizmet eden cinler varmış. Ve bunlar hayırlı cinler değil, şeytani cinlermiş. İki kaşık dedi ya mesela… İki kaşık iki cin demek ayrılacak veya aşık edilecek kişilere musallat olacaklar. Hatta büyü yapılana da yaptırana da bir cin musallat olur, diyor… Söyleyin şimdi bunlardan ne çıkar? Bunun bir gerçekliği olsa şer güçler, devletler, istihbarat örgütleri bundan yararlanmaz mı?..
- “Eski Türk dilinde büyü bügi, bügüşeklinde yazılmakta ve “sihirbaz, din adamı” anlamına gelmekteydi. Daha sonra “akıllı” anlamını kazanan kelime bilge ile anlamdaş olmuş gözükmektedir (bk. Dîvânü lugāti’t-Türk Tercümesi, I, 428; III, 228). Büyü anlamına gelen Almanca ve Fransızca magie, İngilizce magi, magic kelimelerinin aslının Yunanca magostan geldiği bilinmektedir. Pehlevî dilinde (eski Farsça) büyü magu kelimesiyle karşılanmakta, eski İran’da tabiatüstü güçleri kullanabildiğine inanılan Med kabilesi mensubu rahipler sınıfına da maguş İslâm kaynaklarında mecûs, mecûsî şeklinde geçen kelimelerin, tabiattaki bazı varlık ve olayları yönettiği, gaipten haber verdiği, büyücülükle bazı işleri gerçekleştirdiği kabul edilen bu sınıf için kullanıldığı söylenebilir. Bütün bunlar göz önünde tutularak büyü, “tabiatüstü gizli güçlerle ilişki kurularak yahut kendilerinde gizli güçler bulunduğuna inanılan bazı tabii nesneler kullanılarak zararlı, faydalı veya koruma gayeli bazı sonuçlar elde etmek için yapılan işler” şeklinde tarif edilebilir…[3]”
- Büyü de sihir de sanıldığı gibi tabiatüstü bir güç değil, insan tahayyülünün, maneviyatının yanlış yönlendirilmesi yoluyla olmayan şeylerin varmış gibi gösterilmesidir. Büyü denilen algı bozukluğu tüm insanlığı bir şekilde etkilemiştir. Yabancı kültürlerden etkilenen İslam dünyası da ne yazık ki büyüyü hakikat ama yapılması günah olarak algılamışlardır. Oysa büyü de sihir gibi aldatmadan başka bir şey değildir. Ya teknoloji ile veya el çabukluğu (hız) ile aldatılırsınız. Ama asıl aldanma sebebiniz algı bozukluğudur. Karı-Koca arasını açan asıl neden dururken mesela, insanlar olmadık sebepler arar ve muskalara sarılırlar…
- Bu bağlamda söz ve yazı büyüdür elbette. Zira birileri ona güç atfetmiş ve inanmıştır… İnsan işte böyledir: sağlıklı bir inanç, akide yoluna giremezse üzerinde olduğu doğruları da kaybeder. İşin daha kötüsü içinde olduğu bilinç durumunu gerçek ve olması gereken bilinç zanneder ki bu da onun doğruyu bulmasını büsbütün zorlaştırır. Giderek kendini hakikate tamamen kapatır ki bu hal kalbinin mühürlenmesi manasına gelir. Bu da bir çeşit büyülenme değil midir?..
- Elektrikle şehirler/köyler aydınlatılmadan önce cin, hayalet hikâyeleri daha fazla idi. Gününüzde ise bu tür hikâyeler mitolojik anlatılarla beraber daha nadir konuşulur oldu. Ama asıl söz konusu etmemiz gereken şudur: Geçmişteki falcıların, kâhinlerin, cincilerin yerini modern dönemlerde kimler aldı. Sihir ve büyü gerçekten ortadan kalktı mı? Hayır kalkmadı, bilakis daha fazla yaygınlaştı. Bilimsel kisvelere büründü. Üniversitelerde kürsü verildi. “Reklam ve satış yönetimi” oldu mesela. “İletişim” oldu; “Halkla ilişkiler” oldu; “Moda” oldu; “Reklamda yaratıcılık” oldu. Psikolojinin, Sosyolojinin içine zerk edildi. Bilim ve sanat kisvesi giydirildi. Harry Potter vb. filmler ile sinemalar büyü seanslarına dönüştü. Sizin anlayacağınız daha sofistik yöntemler ile hayatımızın her alanına sızdı. Biz ise büyü denince, Harut ve Marut’un öğrettiği; karı koca arasını açmaya yarayan şeyleri, düğümlere üflemeyi, muska yazmayı anlıyoruz hala…
- Düğümlere üfleyenlerin kelimeler üzerinden ruhumuza üflediklerini göremiyoruz. Çocuklarımızın elimizden alınışını apaçık yaşadığımız halde bunun bir büyü olduğunu anlayamıyoruz. Bu büyünün nasıl çözülmesi gerektiğine kafa yormuyoruz. Günümüzde büyünün spor, sanat, sinema, reklam, moda, eğitim gibi popüler aktiviteler üzerinden cari olduğunu hiç hesaba katmıyoruz. Zira kavramlarımız sığdır. Kitabımızı doğru anlamış değiliz…
…
Devam edecek…
Orhan Cesur
———————–
[1] Müslüman olmayanların yaşadığı beldelerde (Kur’an da okunmadığına göre) her taraf cinlerle dolu olmalı… Oysa bu toplumların birçoğu bizden daha iyi sosyolojik şartlarda yaşıyorlar, daha erdemli olanları da az değil… Oysa abdest de almıyorlar… Büyüye güya delil gösterdikleri ayetlerin anlamları bambaşkadır… Kel alakalar kuruyorlar… Kur’an okunarak değil yaşanarak korunma sağlanır… Bütün bunlar birer algı bozukluğudur. Olan olayları başka türlü de yorumlamak mümkündür… Cincilerde bir marifet olsaydı devletlerin istihbarat örgütleri öncelikle kullanmak isterdi… Gerçek olsaydı, ilmi olurdu ve o ilmi öğrenen şer güçler başka devletlere, toplumlara, liderlere, düşmanlarına bir zarar vermek için kullanırdı. Birileri seçim kazanmak, birileri sınavı kazanmak, birileri düşmanlarını alt etmek için kullanırdı… Oysa bu hikâyeler hep psikolojik… Belki bunlar oluyor ama başka yöntemlerle oluyor. Harry Potter yöntemleriyle değil. Harry Potter bizi büyülüyor ama sandığımız gibi değil…
[2] Bakara102. Ayette bahsi geçer. Ancak bu ayetin yorumu, hatta meali konusunda kafalar hayli karışıktır. Ayet detaya girmez. Basitçe şunu söyler: Yahudilerin Süleyman hakkında söyledikleri yalandır. Süleyman sihirbaz/büyücü değildi. O kafir olmadı. Bilakis ona sihirbaz/büyücü diyen şeytanlar (ayartıcılar) kâfir oldu. Bunlar, Harut ve Marut isimli iki melek/melik ten karı koca arasını açmanın yollarını öğrendiler. Oysa o ikisi bu bilgileri onlara kötüye kullanmaları için öğretmiyordu… Yahudiler arasında bilinen bir kıssaya atıf…
[3] https://islamansiklopedisi.org.tr/buyu