- İlköğretimden itibaren batılı normlara göre ayar edilen insanımızın zihin dünyasında din, sorgulanamaz inanç (dogma) olarak yerini alır. Ancak fıtratına aykırı formatlara karşı koruma sağlayacak veya onu fıtratına uygun olarak yeniden formatlayacak Kur’an gibi bir kaynaktan nasibini almamışsa… Bakın TDK Sözlüğü dogma için ne demiş:
dogma, Yunanca
- isim. Belli bir konuda ileri sürülen bir görüşün sorgulanamaz, tartışılamaz gerçek olarak kabul edilmesi.
- isim, felsefe. Doğruluğu sınanmadan benimsenen, bir öğretinin veya ideolojinin temeli yapılan sav, nas, inak:
“Dogmaların en geçerli olduğu alan din alanıdır, burada yalnızca inanılır.” – Melih Cevdet Anday
Batılı eğitim almış biri için bu düşünce çok görülmez. Ama bir Müslüman da dini dogma zanneder mi derseniz; ne yazık ki böyle… Uzun yıllardır ‘bu ülke’nin yitik nesilleri dini dogma zannediyorlar…
- Din dogma olamaz mı? Daha doğrusu din dogmalar üzerine bina edilemez mi? Elbette… Ama o zaman gerçek tanrı olan Allah’ın dini olmaktan çıkmış olur. Allah, kendisi dâhil dinin her alanını sorgulanmaya açık tutar. Sorgulanmaktan yetersiz olanlar çekinirler. Allah değil fakat insanlar Allah’ın dini üzerinde yaptıkları kendi yorumlarını sorgulanamaz dogma haline getirirler. Böylece din denilen olgunun zaten bir dogma olduğu vehmedilir hale gelir. Oysa İslam’a giriş bile dogma olamayacağının göstergesidir. İslam’a girmek şahitlikle olur. Yani insan kendi açısından sorgulamalarını yapar ve Allah’ın yegane ilah ve Muhammed’in de gönderdiği elçilerin sonuncusu olduğunu tasdik etmiş olur. Dine girmek kadar çıkmak da doğal ve kişisel tercihtir. Bakmayın siz gelenekçilerin dinden irtidat edenin öldürüleceğini söylemelerine. Allah’ın kitabında asla böyle bir hüküm yoktur. Gönül rahatlığı içinde söyleyebilirim ki, insanların bir kısmı dinden çıkarda bu dine zafiyet gelir diye hiçbir endişe duymadım. Allah’ın dini insanların katılımıyla izzet kazanmaz, insanlar Allah’ın dini ile izzet kazanır.
- Ancak şunu karıştırmayalım: Dinde bazı sınırlar vardır. İnsanın tahayyül ve tefekkürüne kapalı alanlar… Ahiret hayatının mahiyeti gibi; Allah’ın zatı gibi… Ama bu sorgulanamazlığından ileri gelmez. İnsanın sınırlı varlık olmasındandır…
- Ne yazık ki Müslümanlar kendi mezheplerinin, cemaatlerinin, liderlerinin görüşlerini dogmalaştırıyorlar. Sorgulanamaz hale getiriyorlar. Ve diğer bazı insanlar da onların şahsında dini dogma olarak öğreniyorlar… Bütün resmi tedrisat kurumlarımız ise zaten batı normlarına ayarlı tedrisat yapıyorlar… Eh, o zaman ne olmasını beklersiniz ki…
- Peki dinin dogmalaşması neye sebep olur? Katılaşmaya, kategorik okumaya ve kategorik düşünmeye, Kur’anı veya dini olguları anlamada aşırı ‘zahirilik’e yol açar. İlmin tedrisatına sınırlama getirir. (Eşyanın tabiatının araştırılmasına engel olur.) Dinin dünya işlerinden dışlanmasına; hayatı düzenleme kabiliyetinden yoksun, aslında batıl inanış şeklinde algılanmasına yol açar.
Nas ve Dogma
- Bildik batıcı din algısı nedeniyle İslam literatüründeki ‘nas’ dogma ile karıştırılmaktadır. İslam literatüründe nas temel parametrelerden biridir. Bir diğer parametre ise akıldır. Geleneksel İslam düşüncesinde “vahiy olmadan dinin hakikatlerine ulaşılamaz…” kabul edilir. Lakin daha doğrusu şudur: Vahiy olmadan insanların erişebilecekleri hakikatler sınırlıdır. Peygamber aracılığı ile gelen vahiy dışında özellikleri ve içerdiği hikmetler açısından eşya da ayet veya vahiy hükmündedir. Aslında vahiy olsa da insanın erişemeyeceği bir hakikat alanı hep vardır. Zira insanın tabiatı bütün hakikati kaldıramaz. Akıl ise gerek yaratılan ayetlerin gerekse indirilen ayetlerin anlaşılması için zorunlu bir araçtır. Vahiy hem bir bilgi kaynağı hem de bir çeşit akıl (düşünme) örneğidir. Kısaca din vahyin ve aklın birleşmesiyle anlaşılır ve yaşanır.
“İslam düşünce geleneğinin parametresi “dogma” değil, “nas”tır. Nas, tefsire, tevile, müzakere ve ictihada açıktır. Düşünme ve ifade özgürlüğü, nassın hikmetini ve maksadını anlamak bakımından kısıtlanması mümkün olmayan bir hakkın kullanımıdır. Ve genellikle bir nassın birden fazla ve üstelik birbirine aykırı yorumları olduğundan, bu sayede birden fazla mezhep, fırka ve ekol teşekkül etmiştir.” <https://sorularlaislamiyet.com>
- İslam literatüründe nas, ideal anlamda ve açık olarak Allah’ın vahyi ve o vahiyle çelişmeyen peygambere atfedilen söz/uygulama anlamındadır. Nas maksattan ari değildir. Maksadı biz insanlarca tam olarak anlaşılsın veya anlaşılamasın Allah’ın, anlamsız, maksattan yoksun emirler vaz etmeyeceği temel bir ilkedir. Bu nedenle nas maksat yönünden elbette sorgulanabilir. Ancak her maksat her an bilinemeyebilir. Bu da dinin dinamik olmasını sağlar zaten.
- TDV İslam Ansiklopedisi ‘nas’ ile ilgili şu açıklamalara yer verir: “Sözlükte, -sözü sahibine kadar götürmek, bir şeyi açığa çıkarıp daha görünür hale getirmek için yukarı kaldırmak, bir şeyin son sınırına ulaşmak- gibi anlamlara gelen nas kelimesi İslâm ilimlerinde yaygın olarak iki anlamda terimleşmiştir. Bunlardan ilk akla geleni genel kullanımıdır ki Allah’ın ve Hz. Peygamber’in sözünü ifade eder. İkincisi fıkıh usulünde açıklık bakımından yapılan lafız ayırımında kullanılan anlamıdır…” Mecelle’de, “Mevrid-i nasta ictihada mesağ yoktur” (md. 14) şeklinde ifadesini bulan genel anlayış da aklın nas karşısındaki pozisyonunu ve ictihadın alanını belirler. Nassın bulunduğu konularda ictihadın câiz olmayışı, nasların büsbütün ictihada kapalı olduğu değil nassın düzenlediği hususun nassa aykırı olacak bir şekilde alternatif bir düzenlemeye tâbi tutulmasının mümkün olmadığı anlamına gelir. Nitekim hemen bütün ictihadlar nas üzerinden yürütülür ve naslarla bağlantılıdır. Sünnî siyaset teorisinde imamın / halifenin seçimi nasla olmayıp ümmetin ictihadına bırakılmış bir mesele iken İsnâaşerî ve İsmâilî Şiî anlayışlarında imam nasla tayin edilir. Bu bağlamda nas terimi, Hz. Peygamber’in imam olacak kişiyi açıkça belirtmesini ve ondan sonraki imamların da kendilerinden sonrakini tayin etmesini ifade etmektedir.
Orhan Cesur