- Kişisel veya toplumsal bazda şahsiyet dönüşümü iki şekilde gerçekleşir. 1.Adetler (alışkanlıklar) Üzerinden; 2.Kavramlar Üzerinden… Avamın dönüşümü (sapması veya düzelmesi) adetler ve gelenek (örgütlü adetler) üzerinden olur. Havasın dönüşümü ise daha çok kavramlar üzerinden. Şöyle de söyleyebiliriz: Bilinç düzeyinde
- İnsanların hayatını belirleyen şey akıldan çok alışkanlıklardır. Bunu şöyle de ifade edebiliriz: İnsanlar bilinçten çok bilinç altının kontrolünde edip eylerler. Bu sebeple çocuklara zamanında iyi alışkanlıklar kazandırmak son derece önemlidir. Adet üzerinden sapma daha yaygın ve etkin bir sapma türüdür. Şeytana ihtiyaç göstermez. İnsanlar birbirlerinin şeytanı olur zaten. İblis avamla fazla uğraşmaz zira onlar kendi kendilerini saptırırlar. O, aydınlar veya aydın geçinenler ile uğraşır. (Goethe’nin ” Faust” isimli eserinde mefisto yani iblis, aydın geçinen bir doktoru saptırır)
- Toplumsal dönüşümler, iki temel akıntı şeklinde cereyan eder. Birisi görünür, üst akıntıdır diğeri görünür olmayan dip akıntıdır. Üst akıntı, toplumsal dönüşümün adetler, alışkanlıklar üzerinden gerçekleşmesidir. Dip akıntı ise toplumun kavramlar üzerinden dönüşmesidir. Her iki dönüşüm şeklinin farklı düzeylerde etkenleri vardır. Aslında bu iki dönüşüm birbirinin de etkenidir. Kavramsal dönüşüm kendine has alışkanlıklar üretirken; Alışkanlıklar da kavramsal dönüşümü üretir. Cumhuriyet tarihi boyunca, hatta ondan da evvel başlayan ve halen devam ettirilen “Batılılaşma” politikası çerçevesinde hem kavramsal dönüşümün hem de davranışsal dönüşümün öncülüğünü bizzat devlet yürütmektedir. Avrupa müktesebatına uyum çerçevesinde imza edilen maddeler, çıkarılan yasalar ve eğitim kurumları kavramsal dönüşümün araçlarıdır. Mesela “İstanbul Sözleşmesi*” gibi milletler arası düzenlemelerin işlevi toplumu kavramlar üzerinden dönüştürmektir. Bu dönüşüm yeni bir söylem, dil üreterek hem insanların algılarını bozuyor hem de hukuka yansıyor ve mahkemelerde alınan kararları etkiliyor… Medya, moda ve reklam dünyası; sanat ve spor dünyası gerek kavramların gerekse alışkanlıkların yozlaştırılmasında önemli rol sahipleridir. Ve bu rol onlara batılılaşma politikası çerçevesinde verilmiştir. Ama neredeyse böyle bir olgu hemen hiç dikkate alınmaz. (Belki bir kaç akademik makaleye konu olur…)
- Bir toplumu hangi türden daha kolay saptırabilirsiniz? Birinci şekil saptırma daha etkilidir, kısa vadelidir ancak güç gerektirir. Zira toplum güçten etkilenir. Keza bir toplumu tepeden aşağı güç kullanarak (yani otorite ile) düzeltmek aynı şekilde daha etkili ve kısa vadelidir. Ama kalıcı olan yöntem ikincisini zorunlu kılar. Düzeltmenin, onarımın en iyisi insanların hem kavramlarını hem de adetlerini (alışkanlıklarını) düzeltmektir. Ama bu, çoğunluk insanın üzerinde başarılamaz çoğu zaman. Veya kısa süreli olur…
- Bu konu tavuk yumurta ikilemi gibidir. Yumurta kavramdır. Kavram hem ürün hem tohumdur. Yumurtadan civciv çıkması ikinci sürece yani kavramlar üzerinden dönüşüme benzer: İnsanın zihninde, düşünce rahminde, tasavvurunda kavram tohumundan fiiller, alışkanlık doğar. Tavuğun yumurtlaması ise adetler üzerinden dönüşüme yani birinci sürece denk düşer: Çünkü her adet, alışkanlık yapıla edile zihin rahmini döller ve yumurta yani kavram üretir. Ama bu bilinçli bir süreç olmaz. Bilinçaltı gerçekleşir genellikle. Avamın sapması da düzelmesi de daha çok bilinçaltından gerçekleşir çoğu kez…
- Şimdi daha iyi anlayabiliriz Batı’nın neden demokrasi deyip durduğunu… Açık toplum, güya fikir hürriyeti, serbest yaşam… İsteyen istediği gibi yesin-içsin, giysin, giymesin… Varsın kimse karışmasın demokratik bireye… Aslında kendileri bilinçaltı yöntemlerle (yeni medya üzerinden) karışmanın dik alasını yaparlar, sürü gibi güderler toplumu. Bu tepeden bozmaktır. Adetler, alışkanlıklar, yaşantı üzerinden sapma türüdür. En etkili, en kestirme olanı…
- Peki avam kim, havas kim**?.. Aslında avamın havaslaştığı, havasın avamlaştığı bir dönemi yaşıyoruz. Ben şahsen bu “avam-havas” söylemini pek sevmem aslında… Burada mecburen kullanıyorum… Okumuşları, akademisyenleri, gazetecileri vb. havas; sıradan vatandaşı avam sayıyor değilim… Kim ki bilinçaltının kontrolünden bağımsız hareket kabiliyeti geliştirmiş ise havasdır; kim ki bilinç altı telkinlerin etkisinde, telkinle alışkanlık geliştiriyor ise avamdır. Asıl entelektüel, bilinçaltının kontrolünde olmadığı gibi bilinçaltını da bilinçli bir düzenlemeye tabi kılabilir… Belki her insanda biraz avamlık ve biraz havaslık vardır. Oransal olarak o insanda nihayet baskın olan; onda kalıcı davranış üreten özellik önemli…
- Kur’an sınıfsal anlamda ne avama ne havasa hitap eder. O, yukarıda tanımlamaya çalıştığım şekilde, kendini dönüştürme iradesi görmek ister; kendi kapasitesini, imkanını genişletmek isteyenlere hitap eder. Böylece herkes kepçesinin hacmi ölçüsünde ondan bir şeyler alabilir. Allah kredisini belli bir sınıfa açmaz, dileyen ve gereğini yapan herkese açar…
“Allah’ın insanlar için açacağı rahmet kapısını kimse kapatamaz ve O’nun kapattığını da kimse açamaz: Çünkü O, kudret ve hikmet Sahibidir.” 35-Fatır/2
Peki şu ayeti nereye koyacağız, Rad11:
“… Gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden Allah onların durumunu değiştirmez; ve Allah insanlara [kendi kötülüklerinin bir sonucu olarak] bir felaket tattıracağı zaman hiçbir şey bunun önünde duramaz: çünkü onların, kendilerini O’na karşı koruyabilecek kimseleri yoktur.”
İster birinci yoldan, isterse 2.yoldan olsun insanların tek tek kendi iç dünyalarının, bilinçaltının değişmesi toplumsal sonuçlar üretir. Üstelik bu, kalıcı ve belki en az üç nesil sürecek bir değişimdir.
- Şu halde; bir toplumun istikametini koruması veya düzeltmesi o toplumda herkesi kuşatan, alışkanlıkları yöneten sağlıklı bir kolektif aklın, kolektif bilincin mevcut olmasıyla mümkündür. Modern ve modern ötesi kültür, böyle bir kolektif aklı, bilinci asla istemez. Bu nedenle açık toplum ister. Toplumun fertlerini tüm aidiyetlerinden azat ederek onları “özgürleştirir”, bireyselleştirir. Demokrasi ve özgürlük dillerinden hiç düşmez, bu kültür üzerinden nemalanan veya geleceğini bu kültür ile birleştiren kesimlerin. Bireyselleşen fertler özgür olmazlar, tam tersine sürüleşirler. Küresel tüketim kültürünün sürüsü haline gelir ve yeni medya üzerinden güdülürler…
Orhan Cesur
———————————-
* Sözleşmenin asıl ismi “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi.” Orijinal metindeki ‘domestic violence’, ‘ev içi şiddet’ ifadesi ‘aile içi şiddet’ olarak Türkçeye çevrilmiştir. Evet, bu ifade aile içi şiddet anlamını da içerse de orijinal metin aslında birlikteliğin meşruiyetini gözetmemektedir. Önemsiz gibi görünen bu küçük ayrıntılar kavramlarımızın ve giderek tasavvurumuzun değişmesine yol açmaktadır.
İstanbul sözleşmesi neden tepki alıyor? “…Ancak Sözleşme ile ilgili tek konu kadına yönelik şiddet değil. Asıl itiraz onun cinsiyetleri birbirine karıştıran ve belirsizleştiren dilidir ve bu yönüyle hiçbir etkisi olmasa bile böyle bir sözleşmenin Türkiye gibi bir ülkenin kabul edeceği bir belge olması mümkün değildir.”< https://www.yenisafak.com/yazarlar/yasinaktay/yasalar-yorumlari-uygulamalari-ve-etkileri-2055800 >
** Bir nesnede bulunup başkalarında bulunmayan tabiat, özellik ve niteliği ifade eden hâs ve hâssa kelimelerinin çoğulu olan havâs insanlar için kullanıldığında “sıra dışı, üstün, seçkin kişiler” anlamına gelir. Sözlükte “halk, sıradan insanlar” anlamına gelen avam âlim, filozof ve mutasavvıf, hatta idareci gibi zümrelerin kendilerinden olmayan çoğunluk için kullandıkları bir terim olmuştur. Karşıtı havastır. (İslam Ansiklopedisi)