“Ve Allah’ın davası için, O’nun yolunda gösterilmesi gereken en zorlu, en üstün çabalara girişin; (mesajına muhatap ve taşıyıcı olarak) sizi seçen ve din konusunda üzerinize bir zorluk, bir güçlük yüklemeyen O’dur: (ve size) atanız İbrahim’in inancını (izlemeyi öneren de O). Elçi’nin sizin önünüzde ve sizin de tüm insanlığın önünde gerçeğe tanık olmanız için geçmiş çağlarda da, bu ilahi mesajda da, sizi “kendilerini yürekten Allaha teslim edenler” diye isimlendiren O’dur. Öyleyse, salatta devamlı ve duyarlı olun, arınmak için verilmesi gerekeni verin ve sımsıkı Allah’a bağlanın. Sizin gerçek Efendiniz O’dur; ne üstün, ne yüce Efendi; ne üstün, ne yüce Yardımcı!”<22-Hacc/78>

irçok insan var ki, orta ve ileri yaşlarına kadar belki düzenli/düzensiz oruç tutmuş, düzenli/düzensiz Cumalara gitmiş (bazıları üç haftada bir Cumaya giderek durumu kurtarmayı düşünüyor..); bayram namazlarını genelde kaçırmamış fakat beş vakit namaza bir türlü alışamamıştır. Bir kısım insanımızda belki hiç namaz kılmamıştır. Muhtemelen İslam’ın öngördüğü yaşam tarzı ile dünyeviliğin öngördüğü yaşam tarzı arasında gidip gelmektedir çoğu kimse. Neyin gerçekten dinde önemli umde olduğu, neyin kültür olduğu; neyin dine uygun olduğu ve neyin uymadığı konusunda kafası hayli karışık. (Günümüzdeki tartışmalar düşünüldüğünde kafaların karışık olması da gayet normal.) Bir şekilde bu iç çekişmesini halletse veya baskılasa ve böylece beş vakit namaza niyetlense, önüne geçmiş namazların kazası gibi büyük bir ödev çıkarılıyor. Ayrıca her vaktin namazının yanına eklenen nafileler (sünnet namazlar) zorunluluk olarak konuyor. Eğer bu güçlüğü aşabilir ve namazını kılma alışkanlığı kazanabilirse; o da herkesin yaptığını yapıyor ve rekatları çoğaltıp içeriği zayıflatıyor. Yani astarından kesip yüzüne yamıyor. Ne yazık ki insanımız dünya işlerine ayırdığı profesyonel yaklaşımını ve amatör hevesini dinin emirleri noktasında pek esirgemektedir. Ve bu alanda yaşanan kafa karışıklığını; veya Müslüman dünyasının içinde bulunduğu hali; vaya dindar camia içindeki şarlatanların din istismarını; veya tek-tek dindar kimliklerin hatalarını bahane ederek kendilerinin dine soğuk durumlarını sürdürmektedirler. Aslında bu da bir istismar şeklidir ve hesap günü asla mazeret olmayacaktır…

Geleneksel dini anlayış ibadetleri nicelik olarak çoğaltarak veya lüzumsuz detaylarla uygulamasını zorlaştırarak, içi boşalmış ritüellere dönüştürmektedir. Haksızlık etmeyelim: ibadetlerin elbette ritüel bir yanı vardır ve hatta olmak zorundadır. Ancak ibadetlerin katı ritüel olarak algılanması, kişiye özgünlüğünü hepten yok eder. Belki buna en iyi örnek insanımızın namaz içinde  kendi dilinde ve güncel dualarını yapmaması ve bunun böyle olabileceğini bile bilmemesidir. Bunu yeri gelince tekrar ele alacağım. Bu yazıda ibadetlerin orijinal hallerini ortaya koymaya ve nasıl olup da kişiyi dönüştürmeyen, yasak savma kabilinden yapılan, bir çeşit günah çıkarma veya sadece dindarlık tatmini üreten seremonilere dönüştüğünü  ele almaya çalışacağım. Her yazın çalışmamda olduğu gibi bunu önce kendim için yapmak istediğimi belirtmeliyim. Bir şekilde karşılaştığım sorunlara ve sorulara kendi cevabımı üretmek gayretindeyim. Önce Abdesti ele alacağım. Daha sonra, Namaz, Oruç, Hacc gibi ibadetlerde önümüze çıkarılan zorluklara ve bunların nasıl ibadetin içini boşalttığını ele almak istiyorum.

Abdestin Zorlaştırılması

Abdest de tıpkı namaz gibi önceki ümmetlerden beri bilinen ibadet uygulamasıydı. Yahudiler de namaz için abdest alıyorlardı. Namaz farz olmadan evvel de Allah Resulü namaz kılıyordu ve tabi ki bunun için abdest alıyordu. Nisa 43 ayeti Maide suresinden çok önce inmiş ve Yahudilerin yaptığı gibi bir abdesti tarif etmektedir. Yani kendinden önceki vahyi destekliyor…

Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ takrabûs salâte ve entum sukârâ hattâ ta’lemû mâ tekûlûne ve lâ cunuben illâ âbirî sebîlin hattâ tagtesilû. Ve in kuntum mardâ ev alâ seferin ev câe ehadun minkum minel gâiti ev lâmestumun nisâe fe lem tecidû mâen fe teyemmemû saîden tayyiben femsehû bi vucûhikum ve eydîkum. İnnallâhe kâne afuvven gafûrâ(gafûran).<4-Nisa/43>

Ey iman edenler! Siz sarhoş iken -ne söylediğinizi bilinceye kadar- cünüp iken de -yolcu olan müstesna- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya bir yolculuk üzerinde bulunursanız, yahut sizden biriniz ayak yolundan gelirse, yahut kadınlara dokunup da (bu durumlarda) su bulamamışsanız o zaman temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allah çok affedici ve bağışlayıcıdır.<4-Nisa/43, D. Vakfı>

Siz ey imana ermiş olanlar! Sarhoş iken namaz kılmaya kalkışmayın, ne dediğinizi bilinceye kadar (bekleyin); ve boy abdestini gerektiren bir durumda (iken de) yıkanıncaya kadar seyahatte olmanız (ve yıkanma imkanından yoksun bulunmanız) hali dışında- (namaza kalkışmayın). Ama eğer hasta iseniz veya seyahatteyseniz yahut tabii ihtiyacınızı yeni gidermişseniz veya bir kadın ile birlikte olmuşsanız ve hiç su bulamıyorsanız, o zaman temiz toprağı alın, (onunla) yüzünüzü ve ellerinizi hafifçe ovun. Bilin ki Allah, gerçekten günahları temizleyendir, çok affedicidir.”< Nisa/43, M. Esed>

Asıl abdest ayeti olarak bilinen Maide 6 ise abdesti farz kılmak için değil şeklini düzenlemek içindir. Zira bu ayetten önce zaten Nisa 43 inmiş… Bu ayette gelen yenilik ayakların mesh edilmesidir. Ancak bu ayet öncekini nesh etmiştir diye düşündüğüm sanılmasın. (Ben zaten nesih-mensuh teorisini kabul etmiyorum) Allah Resulünün uygulamasında olduğu gibi eğer kirli ise ve imkan ve kolaylık ölçüsünde gene yıkayacaksınız ama diğer durumlarda da mesh edeceksiniz.

Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ kumtum ilâs salâti fagsilû vucûhekum ve eydiyekum ilâl merâfikı vemsehû bi ruusikum ve erculekum ilâl ka’beyn(ka’beyni) ve in kuntum cunuben fattahherû ve in kuntum mardâ ev alâ seferin ev câe ehadun minkum minel gâitı ev lâmestumun nisâe fe lem tecidû mâen fe teyemmemû saîden tayyiben femsehû bi vucûhikum ve eydîkum minhu, mâ yurîdullâhu li yec’ale aleykum min haracin ve lâkin yurîdu li yutahhirakum ve li yutimme ni’metehu aleykum leallekum teşkurûn(teşkurûne).<5-Maide/6>

Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı da (yıkayın). Eğer cünüp oldunuz ise, boy abdesti alın. Hasta, yahut yolculuk halinde bulunursanız, yahut biriniz tuvaletten gelirse, yahut da kadınlara dokunmuşsanız (cinsî birleşme yapmışsanız) ve bu hallerde su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü ve (dirseklere kadar) ellerinizi onunla meshedin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz.”<5-Maide/6 D.Vakfı>

Şimdi ayete bakalım. Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ kumtum ilâs salâti fagsilûvucûhekum ve eydiyekum ilâl merâfikı: Ey iman edenler; namaz için kalktığınızda (namaza niyetlendiğinizde) yıkayın yüzünüzü ve ellerinizi dirseklerinize kadar. (Söz dizimine uygun yazdım. Araplarda el, bizdeki el ve koldur.); vemsehû bi ruusikum ve erculekum ilâl ka’beyn(ka’beyni): Mesh edin (ve imsah=> vemsah) başınızı ve ayaklarınız incik kemiklerinize kadar. Evet gene söz dizimine uygun yazdım.

Şimdi buradan, “ayaklarınızı yıkayın” anlamı nasıl çıkıyor da neredeyse bütün mealler böyle çeviriyor?! Söz dizimine rağmen buradaki “erculekum, ayaklarınızı” ifadesini, “fagsilû” yıkayın fiilinin nesnesi olarak kabul ediyorlar ve bunun için erculekum diye okuyorlar. Ancak, Caferiler (Şiiler) bunu “erculikum” diye okuyolar (gramer olarak bu da mümkün) ve böylece “vemsehu”, mesh edin fiiline bağlanıyor. Zaten söz dizimi de bunu destekliyor.

Hem peygamberin uygulaması da iki şekilde de olmuştur. Bu yönde rivayetler vardır. Ayrıca Şiiler (Caferi fıkhı) çıplak ayak üzerine mesh etmeyi kabul ederken; “ehli sünnet” mesh denilen özel çorap üzerine mesh uygulamasını zaten kabul ediyorlar. Öyleyse sorun ne.. İbadeti neden zora sokuyoruz.

Şimdi ayete tekrar dönelim. Birinci delil işte bu yukarıda izah ettiğim söz dizimi, grametik yapı ayaklara mesh uygulamasını desteklemektedir. İkinci delil ise bu ayetin devamında teyemmümün tarifinde gizli. Teyemmüm tarif edilirken ellerinizi ve yüzünüzü toprakla mesh edin deniyor. Başa ve ayaklara ise bir şey yapmıyoruz. Bu da demektir ki abdestte de ayakların durumu baş gibidir. Üçüncü delil ise ayetin devamındaki şu ifade: “Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak … ister; umulur ki şükredersiniz.” Ne diyor, Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez fakat sizi tertemiz kılmak..” Kolaylık ve temizliği esas alın diyor. Dördüncü delil, “..ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz.”  Yani, “..Yahudilerden farklı olarak size bu kolaylık sağlandı diyor” (Abdulaziz Bayındır)

Üniversite yıllarında; WC lerin uygunsuz şartlarında abdest alırdık. Islak ayakla çoraplarımızı tekrar giyerdik.. Kışın soğuğunda ayrı bir zorluk olurdu.. Lavabo etrafı vıcık vıcık su ve hatta çamur olurdu.. Bilseydim o yıllarda bu kolaylığı iyi olmaz mıydı.. Haa dileyen, şartları uygun olan gene yıkasın.. Çünkü uygulama bu yönde: temiz ise mesh yeterli; gerekli ise yıka… Yukarıdaki iki ayet de bunu öngörüyor zaten…

Şu halde, Allah’ın kitabında var olan kolaylığı kim ne hakla gizliyor?… Bu konuyla ilgili hadislerin de iyi irdelenmesi gerekir. Zira Allah Resulü’nün ayaklarını hem yıkadığı ve hem de mesh ettiği rüvayetleri vardır…

3572 – Ebu Dâvud’un bir rivâyetinde İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ şöyle der: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’ın nasıl abdest aldığını size göstermemi ister misiniz?”

İçinde su olan bir kab istedi, sağ eliyle bir avuç su aIdı, mazmaza ve istinşak yaptı, sonra bir avuç daha aldı, bununla iki elini birleştirip (iki eliyle) yüzünü yıkadı. Sonra bir avuç daha aldı bununla sağ elini yıkadı. Sonra bir avuç da aldı, bununla sol elini yıkadı. Sonra bir avuç su daha aldı, sonra elini çırptı, sonra başını ve kulaklarını meshetti. Sonra bir kabza su daha aIdı sağ ayağının üzerine serpti, ayağında nalın olduğu halde, sonra onu iki eliyle meshetti, elin biri ayağın üstünde, diğeri de nalının aItında. Sonra aynı şeyi sol ayağa yaptı.”

Buhari, Vudü 7; Ebu Dâvud, Tahâret 52, (137); Nesâi, Tahâret 84, 85, (1, 73, 74

 

 

Bi-iznillah devam edecek…

Orhan Cesur